NEVREZ HANIM VE KONAĞI 5

Osman Pala | 2008-10-02 03:08:09
Daha sık görmeye başlamıştım Nevrez hanım teyzeyi.Aşağı katta oturanların çocuklarını istemiyordu artık. Kendisine yardım ettiğim için çok teşekkür ediyor,çikolata almıyorum diye kızıyordu bana. Oysa bayramda el öpmeye giderken çikolata ikram edenler para verenden daha makbuldü bizler için. Bol değildi şimdiki gibi.

Sen paşa olacaksın büyüyünce diyordu oysa bilmiyordu evin erkeği olmuştum bile. Bir gün otururken altın işlemeli pırıl pırıl parlayan bir bohça çıkardı. Bir sürü resim vardı,göstermeye başladı bana. Gençlik resimleriymiş, hiçte şimdiki gibi değildi o resimlerde. Hem yanında bahriyeli bir subay vardı. Çerçeveli büyükçe bir resimdi. Okşayarak silerken gözlerinden yaşlar aktığını gördüm,bende başlamıştım ağlamaya. Amma da çok sulu gözlüydüm bende canım. O kadar da tembih ederdi annem''sen ev erkeği oldun artık, erkekler ağlamaz'' diye.

Yine dinlememiştim annemin sözünü. Kocasıymış Nevrez hanımın, Dumlupınar Denizaltısında şehit olmuş.''yetim kaldı evlâdım '' dedı bana.Anlamamıştım ne demek istediğini çünkü bilmiyordum bir oğlu olduğunu.Kimseden de duymamıştım. Daha başka resimlerde vardı.Hele bir tanesi tıpkı kahvelerde asılı duran Gazi Osman Paşa gibiydi, paşa babasıymış.

Çok şaşırmıştım Nevrez hanım teyze şimdikine hiç benzemiyordu.Aynı kâinat güzeli Keriman Halis gibiydi.Haydi sen git artık annen merak etmesin seni dediğinde halâ ağlıyordu.çıkarken ''sen paşa olacaksın'' demişti yine.Sevinçten zıplayarak indiğimi hatırlıyorum ahşap merdivenlerden. Koridordan bahçeye çıkan kapıya doğru ilerlerken o koca kilitli kapıyı gördüm yine. Nedense içim ürperiyordu oradan geçerken..

Feridun ağabeyi gördüm eve doğru hızla koşarken. O da söz vermişti güya. Bir dahaki sefere kukalı saklambaç oynarken ebe olduğunda birinci pil diye ben bağıracaktım onun yerıne ama bir türlü gelip izin almıyordu annemden. çok matrak olduğumu söylerdi herkese.''S'' harfini söyleyemezdim bir türlü.''ş'' gibi çıkardı ''S'' ler. Arada kızdırırlardı beni. Bir şey demezdim ama büyüyünce görürsünüz derdim içimden. üç kardeştiler. Bir küçüğünün adı Firuzan idi. Kız ismi bilirdik biz ama Firuzan ağabeyimizdi o bizim.

Sinemacının çocukları derlerdi mahallede.Firuzan ağabeyi daha çok severdim. Eski film şeritleri verirdi bana. Küçük renkli cam parçasını filmin üstüne tutup güneşe gösterdiğimizde hemen parlar yanardı film,çok hoşuma giderdi bu. Evlerinin birinci katı boştu,depo gibi kullanırlardı orasını. İçeride yığılı eski filmler vardı makaraları ile. Yalvarırdık Feridun ağabeye film oynatsın diye. Bazen gelin der, toplardı mahallenin çocuklarını. Eski bir tabancası vardı Feridun ağabeyin. Babasınınmış "toplu bir tabanca" tıpkı kovboyların ki gibi şapkasını da takar onlara benzerdi. Bizler seyirci olurduk. Parasız sokmazdı kimseyi sözde.Cam paraya girerdik. O zamanlar çocuklar arasında tedavüldeki para, evde kırılmış şişe ve cam parçalarıydı. Sözde film başlarken meşhur şarkı söylenirdi hep bir ağızdan,ezberlemiştik çünkü.

Türklerin gemisi kırmızı direkli,
Amerikan kovboylar arslan yürekli.

Eski makinayı çalıştıramadımı tiyatro gibi bir şeyler yapardı Feridun ağabey. Belinde tabancası,başında kovboy şapkası ile güldürürdü bizleri. Hele vurulma sahnesi harika olurdu bizim için katılırdık gülmekten. Sonradan öğrendik babasının çok zengin bir adam olduğunu ama bu sinemacılık batırdı onu diye anlatırlardı büyüklerimiz. Fethi ağabey ve Kamuran ağabey de gelirdi bazen.Onlar geldiğinde daha neşeli olurdu hele akordiyon eşliğinde..

Kategoriler