Neden Kırmızı Kar

Sakalar vardı çocukluğumuzda. At arabası ile olanlar lüks servis veriyordu. Sabah sütünü dağıttıktan sonra sütçü beygirleri de katılırdı kervana. Benim favorim Saka Mehmet Amca'nın iki eşeğinin yanına satın aldığı beygiri olmuştur. Eşeğe binmeden beygire binmek gibi bir lüksümüz olamayacağından, eşeğe binmeyi isterdim mahalledeki diğer çocuklar gibi. Söz vermişti Mehmet amca bindirecekti beni bir kez eşeğe. Mahallenin diğer çocuklarına söylemememi tembihlemişti üstelik.

İlkokula başlamadan öğrenmiştim okumayı. "Bu çeşmede su içmek memnudur (yasak)." diye koca koca levhalar asarlardı, homurdanırdı yaşlılar. Öyle ya onlar harp, harpler görmüş, kurumuş balçıktaki manda ayağının açtığı çukurda biriken yağmur sularını içmiş insanlardı. Çalar mıydı hiç acı patlıcanı kırağı?

Kulak misafiri olurdum konuşmalarına ama katılamazdım asla. Ayıptı çünkü aralarına girip onlarla sohbet etmek. Severdi Mütekait Ali Bey Amca, çağırırdı yanına. Elini öperken hafif bir el ense çeker sınardı, takdim ederken beni. Kavi olduğumu söylerdi sıkıştırırken avucuma 25 kuruşu. Haaa! Ne mi derdi Mütekait Ali Bey Amca? "Sözde bu sakalarla belediye anlaşmış da, o tabelaları kasten asmışlar da, kazancı da beraber üleşirlemiş." Pehh!!! Dediğine bak hele Mütekait Ali Amca'nın.

İftira atıyorlar Saka Mehmet Amca'ma diye düşünürdüm. Öyle ya eşeğe bindirecekti beni... Kasılırdım mahallenin çocuklarının yanında sucuuuuuu!!!" diye haykırdığını duyunca. Gurur duyardım üstelik sırrımızı kimseye söylemediğim için.

Ama her nedense bindirmiyordu bir türlü. Bir gün ne zaman bindireceğini sorduğumda, ondan gün istediğimde, "kırmızı kar yağınca" dedi. Haydaaaa! Bekle ki kış gele. Kış geldi nitekim ama yoktu kırmızısı yağan karın. Yok Allah yok. Bu yaşıma geldim beklerim hala kırmızı kar yağsın diye.

Yağmadı kırmızı kar...Dilerim yağsın isteyen tüm gönüllere...

Çocukluğumda yer etmişti içime kırmızı karın yağmaması. Babam'dan ise at alması için yalvardığımı hatırlıyorum. At'ın kırbacı geldiği gün sabaha kadar uyuyamamıştım. Öyle ya "kırbaç gelmişti bilem." Atım da gelirdi elbet...

Sevimli anılar bunlar. Ne Mehmet Amca'ya ne de rahmetli babama kırılmadım. Gün geldi spor arabaya binme imkanımız da oldu. İlginçtir çocukluğumda yaşadıklarımdan aklımda kalanların lezzeti bugün mevcut olanlarda bile yok...

Günlerden birgün bilgisayar adlı bir icat çıktı karşımıza, yanında internet derler bir şeyler de varmış dediler. Ehhhh elde varda bizde neden olmasın diyerek edindik ve girdik o dünyaya. Hamama giren terler ya, bir şeyler karalayalım derken kırmızı kar konusunu hikaye ettim hoş bir şeyler çıktı ortaya...

Engindir hayal dünyam. Hazır elde kırmızı kar da var, bir yerlere oturtmak gerek, taaa çocukluğumdan beri sırtımda kambur gibidir. Ha dediğin zaman yağmaz. Eller ensede sırtüstü uzanmış gökyüzünü seyrettiğim bir anda, elinde hamamtası ile buldum diyerek hamamdan fırlayan Arşimet gibi zıplamaya başladım. Öyle ya kırmızı kar bu nerede yağar? Yağsa,yağsa Kaf Dağı'nın ardında elbette. Dedik ya engindir hayal dünyamız umman bir katre misali kalır gönül deryamızda. Elbette yağacaktı ve yağdı da yağıyor da üstelik içinde ukde kalmış tüm gönüllere...

Ömür yolculuğunda ulaşabileceklerimize ulaştık,ulaşamadıklarımızı kırmızı kar ettik Kaf Dağı'nın ardında. Ne gocunduk ne yerindik. Dağarcığımızda biriktirdiklerimizi sizlerle paylaşmak için bu siteyi kurduk. Doğum yeni, bebe kundakta… Emekleyip yürüsün, zıplayıp koşsun. Ne dersiniz, var mısınız bizimle?

Kategoriler