NEVREZ HANIM VE KONAĞI 12

Osman Pala | 2008-10-02 03:26:48
Askılı bahriyeli elbiselerim gelmişti artık rugan ayakkabılarla beraber. Annemin bir küçük kardeşi bahriyeli idi. Nevrez Hanım Teyze’nin kocası da. üstelik denizaltı subayı imiş. Göstermişti resimlerini ağlayarak. Bu yüzden çok seviyordum bahriyeli kıyafetlerini. Boynunda muskası bile vardı. Hele şapkası… çok yakıştığını söylemişti Atom Yenge’m.

Çok sevinçliydim ama uyuyamıyordum bir türlü. Pazartesi günü makara satmaya gidecektik babamla beraber... Bu rugan ayakkabılar da diğer iskarpinlerden daha güzel gıcırdıyordu haaa. Tek başıma yatıyordum. Kardeşimi yanlarına alıyor,benim büyüdüğümü söylüyorlardı. Koca adam olmuştum artık. Mal satmaya bile gidecektim babamla...

Sabah çok erken kalktık. çalışanlar arabayı yüklemişler bizi bekliyorlardı. Babamla ikimiz çorbacı Amca’nın arabasıyla gidecektik. çorbacı Amca,Bakkal Hakkı Amca ve babam çok iyi arkadaşlardı. Arada kaybolurlar bir kaç gün gözükmezlerdi. Döndüklerinde ise Istranca dağlarındaki köylere gittiklerini ve makara ağacı aradıklarını söylerdi babam. Biraz kavga gürültüden sonra dedem hoca olduğu için babam hemen abdeste, namaza başlardı. Aynı durum pavyona gidip sarhoş geldiğinin ertesi günlerinde de olurdu. Bu çorbacı Amca’yı sahici çorbacı zannederdim. Meğerse lakabı imiş. Candan dost,iyi arkadaş demekmiş. Bir de gayri müslümlere aynı şeyleri söylediklerini duyuyordum.

Bu arabada çok hoştu ama,aynı kaplumbağaya benziyordu. Opel marka bir arabaydı. Benzinli olduğu için çok kokardı içi, dayanamaz istifra ederdim hemen. Ama söz vermiştim bu kez yapmayacaktım aynı şeyi. ılkönce Sultanhamam’a geldik. Oranın mallarını bırakıp Yeşildirek’teki Mösyö Yani Amca’nın mallarını götürdük. Gerçi Sultanhamam'da bıraktıklarımızda ona aitmiş. Babam konuşuyordu çorbacı Amca’yla; “bu mösyö çok zenginmiş ve Türkiye'yi çok seviyormuş.Bu yüzden kendi ülkelerine gitmemiş.”üstelik geçen günde beraber papaz uçurmaya gitmişler. Allah Allah benim uçurtmaya sicim almayan babam bu yaşında papaz uçurtmaya gidiyor!!!!
Atom Yenge’me sorar öğrenirdim nasılsa.....

Kısa boylu,kırmızı suratlı ama çok güleryüzlü bir adam karşıladı bizi. “Bu da kim?” diye sorduğunda; “Allah bağışlarsa ilk göz ağrım'' dedi babam. Al işte ''ilk göz ağrım'', anlamamıştım yine. Halimi hatırımı sorarken elini öptüm hemen. Cebinden bir tomar para çıkardı. Bir tanesini bana vermek isteyince babamın yüzüne baktım, çorbacı Amca da gülümsüyordu, “al” dediler. ''O bizden çok para kazanıyor'' dedi babam.

Tam on lira idi. Artık sevinçten mi yoksa burnumu sıkmıştı o yüzden mi bilmiyorum ama ateş basmış, kıpkırmızı olmuştum. Hemen ne kadar dondurmalı revani eder onu düşünmeye başladım. Biraz daha konuştu benimle babama dönüp '' büyüyünce sırtın yere gelmez,adam olur bu çocuk'' dedi. Oysa babam olmaz diyordu......

Anneannemler bize yakın bir semtte oturuyorlardı. Perşembe günleri bizim semtte kurulan pazar cuma günleri onların orada kuruluyordu ve biz her cuma onlara gidiyorduk. Yine gelmişti cuma. Sabahtan hazırlandık. Babam bizi kanalın oraya kadar götürdü. Oradan çok yakındı evleri zaten.

Kanalın üst tarafında askeriyeye ait bir su deposu vardı. Ayrıca kanal dedikleri de yukarıdan gelen dere suları su deposundan gelen fazla suyla birleşerek burada gölleşiyor,önündeki bent'ten aşıp şelale gibi yer altına, kanalizasyona karışıyordu. Bir kaç kişi boğulmuş, cesetleri Haliç'te bulunmuştu. Bu yüzden çok korkardık. Kanalın etrafı epey kalabalıktı; kazlar ve ördekler de doluşmuş kanalda yüzüyorlardı. Anneannemlere vardık ama benim gözüm ördeklerle kazlarda kalmıştı. Remzi Dayım’la bahçeye çıktık,annemler de pazara gidecekleri için hazırlık yapıyorlardı. Bahçe yemiş ağaçlarıyla doluydu: erik,incir ve dut ağaçları vardı. Dutlar da olmuş. O kadar çok sevmeme rağmen kanala gidelim diye tutturmuştum. Sonunda annem razı oldu. Remzi dayıma da dikkatli olmasını tembih ederek izin verdi.

Koşa koşa vardığımızda kazlar ve ördekler süzülerek yüzüyorlardı yine. Kanalın kenarındaki meyilli betona oturmuş hayranlıkla onları seyrederken düşünüyordum bir taraftan; koca adam olmuştum halâ beceremiyordum onlar gibi yüzmesini....Bu arada ağabeyler soyunmuşlar oturduğum meyilli betonu ıslatıp kayganlaştırıyor, koşarak kanala kayıyorlardı.O arada kazlar ve ördekler bağırıp kaçışıyor,yine benim oturduğum yere doğru geliyorlardı. Elinde çıtır çıtır simitlerle Remzi Dayım yanıma sokuldu banada bir simit verdi. Ben de bir parça ısırıp bir parça da kazlarla ördeklere atıyordum. Kanalın suyu çoğalmaya başlamış, o hengâmede fark etmemiştik. Nasıl oldu anlayamadım, kaygan betondan kanala kaymağa başladım. Tutunacak bir yerde yoktu, kayıyordum da kayıyordum. Uzaktan gelen sesler uğultuya dönüşüyordu. Sadece “çocuk boğuluyor'' diye bağıran sesleri duyuyordum...

Kategoriler