NEVREZ HANIM VE KONAĞI 10

Osman Pala | 2008-10-02 03:23:03
Akıllanmalıydım artık.Kulaklarım epey acımıştı. üstüne birde kabakulak olunca...Haminne\'me götürdüler,okuyup üfleyip kopya kalemi ağzında ıslatarak bir şeyler çiziktirmişti suratıma. Babam da haftalık vermeye başlamıştı artık. Ama ben bundan böyle onun çocuğu olmayacaktım. öyle anlaşmıştık;kardeşim babamın çocuğu ben de annemin.

Nihayet açılıyordu makara atölyemiz. Bitmişti tüm hazırlıklar. Makineler gelip kurulmuştu sıra sıra. Girişte büyük bir elektrik motoru vardı. Tüm tezgâhlar bu motorun kasnağına takılan bir kayışla çalıştırılıyordu. Bir tezgâhta arızalanma veya bir parça değiştirme gibi bir durum olduğunda bütün her şey duruyordu.

Çok hoşuma gidiyordu yuvarlak rulolar halinde çıkan talaşlarla oynamak.* At arabaları ile Istranca ormanlarından geliyordu makara yapımında kullanılan ağaçlar. En iyi makara Kayın ağacından olurmuş. Arada meşe ve şimşir de getirirlerdi ama onlar iyi parlamazdı. çok çabuk öğrenmiştim nasıl parlatılacağını. "Makaralar tüm aşamalardan geçtikten sonra kış aylarında veya kapalı havalarda simitçi fırınlarına götürülür kurutulurdu. Ondan sonra da, göbeğinden bir kapak açılmış büyük bir fıçı vardı,içine makaralar ve talk pudrası dökülür fıçının yan tarafındaki kasnağa kayış takıldığında ağır devirde dönerek parlatırdı makaraları, yalabıcık olurlardı. Yazın ve güneşli havalarda ise kurutma işlemi atölyenin yan tarafındaki boş arsaya serilen çuval ve kilimlere yayılarak yapılırdı.

Benim görevim makaraları beklemek ve sık sık ayaklarımla alt üst etmekti. Haftalık beş lira ama çaldırdığım her makara için haftalıktan keseceklerdi. Bu nedenle dört açmam gerekiyordu gözlerimi. Babam bir yerlere gidince mahallenin bütün çocukları gelir merakla seyrederlerdi. Arkadaşlarıma verirdim kimse görmeden, tel araba yaparlardı. Zorla almak isteyen olunca içeri koşup çalışan ağabeylerden birini çağırırdım. Ama biz gelene kadar yağmalarlardı tabii. Kızardı babam hiç açık göz bir çocuk olmadığımı söylerdi bana. Beş lira haftalığımız vardı zaten onu da keserlerdi makara çaldırdık diye.

Hasret kalmıştım dondurmalı revaniye. Arada markete gider dedeme yardım ederdim.(Annemin babası) Orda da kandırmaya uğraşıyorlardı müşteriler, çocuk olduğum için. Dedem tezgâha boyum yetişsin diye yüksekçe bir yer yapmıştı tahtadan. Kocaman olduğumu düşünüyordum, düşünüyordum ama kandırıyorlardı yine de. Alıyor alıyorlardı babanın arkadaşıyız deyip gidiyorlardı. Yazmasını biliyordum ama yazdığım isimleri de babam tanımıyordu. İşte o zaman yandık!! “Hele bir gün bir amca geldi. Kocaman kocamandı. Yeşil soğan demetleri tanesi on kuruş. İki demet aldı yine on kuruş verdi”. “Olmazz” dedim ama o dinlemedi.''Baban öyle veriyor sen kazıkçısın ''dedi ve gitti. Utandım üstelik. Dedem geldiğinde ona söyledim ''vay teres seni kandırmış'' dedi ve güldü.

Babama nasıl anlatacaktım durumu. Hiç bir şeye yaramaz bir adam olmuştum artık. Atölyede makaralara, burada ise paraya sahip olamıyordum. üffffffff...Nevrez Hanım Teyze’nin bahçede bir şeyler hazırlanıyordu. çoktandır gitmemiştim ona da, merak etmiş anneme de soruyormuş neden gelmiyor diye. Çok sevindi ''Kara oğlum,paşa oğlum geldi!!” diye. Hemen çikolata verdi. Ne kadar almak istemediysem de aldım bu sefer. çok seviyordum kendisini. Yanaklarımı okşarken gözlerinin yaşardığını görürdüm. Soramazdım bir türlü. Anneme söylediğimde ise “çocuklar her şeyi merak etmezler'' derdi. Oysa içim içim yerdi neden diye.

Yağlı pehlivan güreşleri yapılacakmış bahçede. Nevrez Hanım Teyze de para alacakmış onlardan. Bizim mahallede de epey pehlivan vardı. Hele bir Koca Sabri Amca’mız vardı. Benim için dünyanın en güçlü adamıydı. Oysa babam ''bırak şu lapacıyı'' der kızardı kendisine. önüne geleni yenermiş. Ben hiç görmemiştim yenildiğini. Fakat babam söyledi mi doğru söylerdi. Babalar yalan söylermiymiş hiç?.. İbrahim Karabacak kaldırıp kaldırıp yere vururmuşta o da pes eder parsayı toplarmış. Davullar zurnalar geldi. Bizim mahalle düğün evi gibi oldu. Lâkin parasız almıyorlar içeri. Koşarak Nevrez Hanım Teyze’ye gittim. Yerinde duramıyor seyirciler. Erik ağaçlarında erik bırakmayacaklar diye söyleniyordu. Benim ne için geldiğimi anlamış gibi kimsenin girmediği arka odaya geçtik. Paşa babasının odasıymış. Duvarlar onun resimleriyle doluydu...

Kategoriler